TBMM Lideri Mustafa Şentop’un teşebbüsüyle, İsrail’in Mescid-i Aksa’ya ve Filistinlilere yönelik akınlarını görüşmek üzere İslam İş Birliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) ve Filistin Daimi Komitesi inanılmaz toplantısı gerçekleştirildi. Çevrim içi olarak gerçekleşen toplantıda konuşan Şentop, huzurun ve rahmetin ayı olan ramazan ayında tekrar tüm İslam alemini derinden yaralayan olaylara tanıklık edildiğini vurgulayarak, İsrail’in, her ramazan ayında bu aksiyonu tekrarladığına dikkat çekti. Şentop, İsrail’in, Filistinlilerin ibadetleri esnasında Harem-i Şerif’e saldırarak vicdanların kaldıramayacağı, kabul edilemez imgelere sebebiyet verdiğini belirterek, “Buradaki kutsal yerlere ziyan verecek her türlü teşebbüs tüm Müslümanlara yapılmış bir taarruzdur. İslam alemi olarak bunu net bir formda ortaya koymalı, İsrail’in bunu anlamasını sağlamalıyız. İsrail’in bu insanlık ve hukuk dışı akınlarını, tacizlerini, menfur hareketlerini şiddetle lanetliyorum” diye konuştu.
‘KALICI BİR BARIŞA YANLIŞSIZ ADIM ATILMALI’
İsrail’de misyona gelen çok sağcı ve ırkçı partilerden oluşan hükümetin pervasız uygulamalarının bölge barışını tehdit eder bir boyuta ulaşmaya başladığını söz eden Şentop, “İsrail siyaseti Filistinli kardeşlerimizi, Mescid-i Aksa’yı, Gazze’yi, Batı Şeria’yı iç siyasetin materyali haline getirmektedir. İç siyasette bir tıkanıklığa girildiğinde Filistin üzerinden provokasyonlarla inşa ettikleri kaygı siyasetinden medet ummakta, kendi halklarını manipüle etmektedirler. İsrail bu kirli siyasetten bir an evvel vazgeçmeye zorlanmalıdır” dedi.
İsrail’in, İslam aleminin hassasiyetlerine ve hudut uçlarına dokunan provakatif akınlarının şiddet sarmalını tetiklediğini kaydeden Şentop, şöyle konuştu:
“İsrail attığı tek taraflı adımlarla iki devletli tahlil vizyonunu yok etmeyi amaçlıyor, geri dönüşü bulunmayan fiili durumlar ortaya çıkarmaya çalışıyor. Orta Doğu’da kalıcı bir barış, istikrar ve refah ortamı isteniyorsa bunun yolu belirlidir. Bu yol öncelikle Filistin’deki İsrail işgalinin sona erdirilmesinden geçmektedir. Esasen İsrail ve Filistin’in, 1967 hudutları temelinde, başşehri Doğu Kudüs olan, bağımsız, hâkim ve coğrafik bütünlüğe sahip bir Filistin devletinin kuruluşuna imkan tanınması gerekir. İki devletli, adil ve kalıcı bir barışa yanlışsız adım atılmalıdır.”
‘ULUSLARARASI TOPLUM ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALI’
Uluslararası topluma da davette bulunan Şentop, şöyle dedi:
“Uluslararası toplum artık elini taşın altına koymalıdır. Bu hücumlara ve insanlığa karşı işlenen kabahatlere sessiz kalan herkes; İsrail’i bu pervasız, tehditkar ve ölümcül ataklarını sürdürmesi için cesaretlendirerek bu hatanın manevi ortağı haline gelmektedir. Akan kanın, yiten canların vebali herkesin üzerindedir. Milletlerarası toplum ve kurumları; İsrail’in memleketler arası barışı ve tüm bölgeyi derinden etkileyebilecek bu tehlikeli ve provokatif aksiyon ve siyasetlerine son vermek için ivedilikle harekete geçmekle ve gerekli tedbirleri almakla sorumludur. Milletlerarası toplum ve bilhassa Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu bu sorumluluğunu derhal yerine getirmelidir.”
‘KINAMA METİNLERİNİN ÖTESİNE GEÇİLMELİ’
Türkiye’nin, İsrail’in attığı tek taraflı her yanlış adımda itirazını yüksek sesle söylemeye devam edeceğini vurgulayan Şentop, İslam ülkelerinin sergilemesi gereken ortak hale ait de şunları söyledi:
“Biz Türkiye olarak, her şartta Filistin halkının yanında olmaya devam edeceğiz. Bu devirde İslam ülkeleri olarak ortak hareket etmemiz, yakın temas ve eşgüdüm içinde olmamız da büyük bir değer taşımaktadır. İsrail’in Mescid-i Aksa’ya ve Filistin halkına yönelik hücumlarına karşı tüm Müslüman ülkeleri temsil etmesi hasebiyle, Müslümanların ortak sesi olan, birlikte hareket etme irademizi gösteren bir platform olan İSİPAB’ın net bir duruş ortaya koyması gerekmektedir. Bu sebeple gerek İSİPAB olarak gerek hükümetlerimiz aracılığıyla bu bahsin milletlerarası toplumun gündeminde olması için her türlü teşebbüste bulunmalıyız. Milletlerarası toplumu, İsrail’i işlediği savaş cürümlerinden, yaptığı milletlerarası hukuk ihlallerinden sorumlu tutmaya zorlamalı, artık üstün körü yazılmış kınama metinlerinin ötesine geçilmesini sağlamalıyız. Milletlerarası Ceza Mahkemesi başta olmak üzere birçok milletlerarası kurumda da girişimlerimizi daha ağır bir biçimde artırmalıyız.”
